iklimler
 
nbc home  




AŞKIMIZA KIŞ GELDİ

Uygar Şirin, DVD+ dergisi, Mart 2007

 

Nuri Bilge Ceylan'ın "İklimler"i seyircisini ikiye bölen filmlerden. İlk grup filmi "Uzak"ın yakınına yaklaştırmazken, ikinci grup bağrına bastı. Yazarımız Uygar Şirin geçen ay DVD'si raflara çıkan filmin bu özel durumun nedenlerini ve filmi anlattı.

 

"İklimler" Nuri Bilge Ceylan'ın (kı­saca NBC diyelim) önceki filmlerin­den farklı bir film mi? Avrupa'daki festivallere ve sinema yazarlarına bakarsak, "İklimler"i en az "Uzak" kadar bağırlarına bastı­lar. "Uzak"ın Jüri Büyük Ödülü'yle döndüğü Cannes'da "İklimler" FIPRESCI ödülünü aldı. Eleştirmenler "İklimler"i 2006'nın en iyi filmleri arasında saydılar, Nuri Bilge Cey­lan'ın günümüz sinemasının en önemli yönetmenlerinden biri ol­duğunu belirttiler. Dönüp Türkiye'ye bakarsak, NBC'nin önceki filmlerine sunulan övgüler "İklimler"den esirgendi. SİYAD ödüllerinde "İklimler" en iyi film ödülünün 5 adayı arasına gi­remedi. Herkes bunun "o eski NBC" olmadığı konusunda hemfi­kirdi.

Ben de "o eski NBC değil" diyen­lerdenim, ama aynı yolu tersten gittiğimi eklemem gerek. Şöyle ki: Layık görüldüğü tüm ödül ve övgülere rağmen NBC sinemasıyla aram pek iyi olmadı. En sevdiğim filmi "Uzak"tır, ki ona da hayranlık beslediğimi söyleyemem. Buna karşılık "İklimler", olağan görevleri­mizden "yılın en iyi 10 filmi" liste­sinde dördüncü sıraya koyacak ka­dar sevdiğim bir film oldu.

Tuhaf bir aşk hikayesi

Birtakım klasikleri kenara koyarsak aşk filmi denince akla, klişelere saplanmış, duygu sömürüsüne bel bağlayan filmler gelir ya, sırf bu duruma inat, "İklimler"e "bir aşk hikayesi" demek isterim. Hem bir aşkı konu aldığı için, hem de aya­ğa düşmüş "aşk hikayesi" etiketine taze bir anlam kattığı için. Aşk hikayesi NBC'nin olunca, tabii işin rengi (şekli, dokusu) değişiyor. Genelde olageldiği gibi "tanışma­dan kavuşmaya" giden bir hikaye değil izlediğimiz. Aksine, İsa'yla Bahar'ın aşkını, iplerin koptuğu yerden başlayarak izliyoruz. Onları ilk kez sıcak bir yaz gününde, an­tik bir kentin kalıntıları arasında dolaşırken gördüğümüzde "Bu iş bitmiş" demek için kahin olmaya gerek yok. İsa'yı canlandıran Nuri Bilge Ceylan ile Bahan canlandı­ran Ebru Ceylan'ın bakışları ve du­ruşları (hatta durdukları yer) her şeyi anlatıyor.

İsa için bu ilişkinin çoktan bittiğini, Bahar'ın varlığının onu artık sıktığı­nı, boğduğunu bir çırpıda anlıyo­ruz. İsa'nın Bahar'a sarılması artık bir sevgi belirtisinden ziyade bir te­selli jesti gibi duruyor. Herhalde İsa bu aşamaya geleli çok olmuş. Zira Bahar'ın, İsa'nın bütün hisleri­nin farkında olduğunu da anlıyo­ruz.

Ardından uzun sessizlikler... Ne za­man başlayacağı ve nasıl ilerleye­ceği önceden bilinen tartışmalar... Ezberlenmiş, kimbilir kaçıncı kez yi­nelenen, ama bir kere daha söyle­nirse karşıdakinin anlayacağı ve kabul edeceği sanılan sözler...

Ve nihayet İsa'nın beklenen ve bi­lindik "Biraz yalnız kalsak iyi olur" konuşmasını yapmasıyla ilişkinin tabutuna bir çivi daha çakılıyor. NBC bir yandan aşk hikayesinin kronolojisini tersyüz ediyor, bir yandan da yaz mevsimini, aydınlığı ve sıcaklığıyla umudun ya da baş­langıçların yanına yakıştıranların tersine, durağanlığın, miskinliğin ve boğuculuğun simgesi haline ge­tiriyor.

Bu o adam değil mi?

"Uzak"ın kahramanı Mahmut'u hatırlar mısınız? ("Ona kahraman denmez" deseniz, haklısınız.) Nasıl biri olduğunu tarif etmek için "Uzak"ın bir sahnesini kısaca anla­tayım.

Mahmut akşam evde oturmuş, te­levizyonda porno seyretmektedir. Kendini kaptırsa iyi; her şeyle oldu­ğu gibi pornoyla arasında da bir uzaklık vardır. O sırada kuzeni Yu­suf çıkagelir. Mahmut hemen bir iki düğmeye basar, porno kapanır, televizyonda Tarkovski'nin "Stal-ker"ı oynamaya başlar.

Bu kısa, basit, fakat çok çarpıcı an, Mahmut'un ne mal olduğunu bir güzel açıklar. Şehvet ve istekten zi­yade yalnızlık ve sıkıntıdan kendini pornoya vuran bir adam; karıştırdı­ğı haltlara ulvi kılıflar biçen bir er­gen. Küçükken ders kitabının için­de Tommiks-Teksas okuyordu bü­yük olasılıkla. Şimdi de Tarkovski'yi ekran koruyucu olarak kullanıp porno seyrediyor. Fazla yol kat et­miş sayılmaz. Yalnız olduğu ve dü­rüstlükle arasının pek iyi olmadığı da belli.

"Uzak"ın NBC'nin evinde çekildiği­ni ve Mahmut'un NBC'yle aynı mesleği (fotoğrafçılık) paylaştığını ve aynı yönetmene (Tarkovski) hayran olduğunu bilince, Mah­mut'la NBC arasında paralellik kur­mak kaçınılmaz. Kestirmeden gi­dip "Mahmut NBC'nin ta kendisi­dir" spekülasyonu yapılabilir. Daha uzun (ve daha güzel) yoldan gider­sek, "Mahmut, NBC'nin kendisini sinema sanatı aracılığıyla deşmek için kullandığı, ondan izler taşıyan ama ona tıpatıp benzemeyen biri­dir" dememiz lazım.

"İklimler" bütün bu meseleleri da­ha da derinleştiriyor, çünkü bura­daki İsa oradaki Mahmut'u şiddet­le andırıyor. Üstelik bu kez 40'lı yaşlarındaki yalnız ve yalancı ada­mı NBC'nin bizzat kendisi oynuyor. Yani NBC "o adamı" (kendini?) di­diklemeye devam ediyor. Sanki ay­nı kahramanı başka bir macerada izliyoruz. "NBC'nin Köyden Gelen Kuzeni"nden sonra, şimdi de "NBC Karısından Ayrılıyor".

İsa, Mahmut'tan devraldığı yalnız­lık ve yalancılık bayrağını ısrarla ve kendisine bile çaktırmadığı bir ıstı­rapla taşıyor. Karısından ayrıldığın­da, bu tür zamanlarda kapısını çal­dığı Serap'ın evine gidiyor. Mecburen edilen iki çift lafın ardından se­vişiyorlar... Bu Serap'ın adını duy­muştuk, Bahar bahsetmişti. Sevdi­ği adamı kaybetmek üzere olan bir kadının hezeyanları sanmıştık belki ama boşuna değilmiş.

Sonbaharda İstanbul'a bol bol yağmur yağarken, İsa yavaş yavaş bataklık gibi bir çamura batıyor.

Kontrol kimde?

İsa Bahar'dan ayrılınca Serap'ın ya­nına gitmişti. Serap, Bahar'ın dizi çekimleri için Ağrı'da olduğunu söylediğinde İsa bu kez de Ağrı'ya, Bahar'ın yanına gidiyor.

"İklimler" kış mevsimine girerken, İsa'yla kadınlar arasındaki ilişkinin şekli şemali belirginleşiyor. İsa ince hesaplar ve manevralarla herkesi idare ettiğini, hatta belki gününü gün ettiğini, istediği kadını gönde­rip istediğiyle yattığını düşünüyor. Onun baktığı yerden bakarsanız bütün deliller bu yönde. Oysa Se­rap'ın evindeki manzara durumun hiç de öyle olmadığının ilk işareti: Bir yanda kanepeye kurulmuş, ba­cak bacak üstüne atmış, sigarasını tellendiren Serap; diğer yanda ha­vaya fıstık atıp ağzıyla tutmaya çalışan, sahibinden beklediği kemiği almak için tüm numaraları­nı sergileyen bir soytarı görünü­münde İsa.

Ağrı'ya gitmesinin sebebi de belli. Her ne kadar Bahar'dan ayrılmak istese de, Bahar'ın onu hayatından çıkarabilmiş olmasını, yeni bir işe girmiş, çalışabiliyor, uzaklara gide­biliyor olmasını kabullenemiyor. Aynı kaleyi bir kez daha fethetme­si gerekiyor.

Bunun için Bahar'a birbiri ardına yalanlar söylüyor. Değiştiğini, onunla yeni bir hayat kurmak iste­diğini; hayır, arada geçen zaman­da Serap'la asla yatmadığını fa­lan... (Bu arada taksi şoförü bir gence hiç tutmayacağı sözler ver­meyi de ihmal etmiyor.)

Kaleyi fethettikten ve Bahar'ı ilişki­nin yeniden başlamasına ikna et­tikten, yani istediğini aldıktan son­ra, hiçbir şey olmamış gibi, İstan­bul'a dönmek için yola çıkıyor.

Ama bu kez arkasında bıraktığı Ba­har, geçen yaz "Ayrılalım" dediğin­de çılgına dönen kadın değil. İsa'nın yaptıklarının onu yaralama­sına izin vermiyor. Yalnız da olsa, uzakta da olsa dimdik duruyor. (Yalnız ve "uzak"ta olan Mah­mut'un tersine.)

Ağrı'ya lapa lapa kar yağarken, ka­dınlar ders alıyor, öğreniyor ve iler­liyor, halbuki İsa'nın hayatı buz gi­bi kaskatı.

Görüntülerin alfabesi

NBC "İklimler"de, önceki filmlerine kıyasla, klasik senaryo yapılarına nispeten daha yakın bir hikaye an­latıyor. Başı-sonu belli, kimi iniş-çı-kışları olan, arada bir seyirciy dik atacak küçük sürprizlere yer veren bir senaryo var karşımızda (kumsalda Bahar'ın bacaklarını kuma gömen İsa'nın aniden yüzünü de kuma gömmesi ya da ayrılık konuşmasına hazırlandığını sandığımız İsa'nın gerçekten bu konuşmayı yapıyor olması).

Sanırım NBC-severleri düşkırıklığına uğratan da bu: Onun, küçük de olsa, klasik sinema yönünde bir adım atması.

Aksi gibi, benim için son derece ilginç ve başarılı olan şey tam da burada işte. Senaryo anlayışında ufak bir değişim gösteren NBC, yönetmenlik anlayışında en ufak bir değişim göstermiyor. Bu halin bir karşıtlık ve uyuşmazlık yaratmasını bekleyebilirsiniz, oysa bence NBC'nin üslubu ilk kez anlattığı öyküye bu kadar denk düşüyor.

Uzun planları, karakterlerinin arasındaki gelgitleri tüm gerçekçili­ğiyle yansıtıyor. Çerçeveyi derinle­mesine kullanarak birbirinden uzağa yerleştirdiği karakterleri arasındaki mesafe tüm keskinliğiy-le hissediliyor. Ayrıntılarıyla kurdu­ğu mizansenlerin her birinde ayrı bir söz yatıyor. (Aklıma ilk gelen: Denizden karanlık bir nokta olarak çıkıp gelen İsa'nın Bahar'a -ve ka­meraya- yaklaştıkça netleşip büyü­mesi.)

DVD'sinin çıkması "İklimler"in güzelliklerine yeniden (veya ilk kez) bakmak için iyi bir fırsat.