|
AŞKIMIZA KIŞ GELDİ
Nuri Bilge Ceylan'ın "İklimler"i seyircisini ikiye bölen filmlerden. İlk grup filmi "Uzak"ın yakınına yaklaştırmazken, ikinci grup bağrına bastı. Yazarımız Uygar Şirin geçen ay DVD'si raflara çıkan filmin bu özel durumun nedenlerini ve filmi anlattı.
"İklimler" Nuri Bilge Ceylan'ın (kısaca NBC diyelim) önceki filmlerinden farklı bir film mi? Avrupa'daki festivallere ve sinema yazarlarına bakarsak, "İklimler"i en az "Uzak" kadar bağırlarına bastılar. "Uzak"ın Jüri Büyük Ödülü'yle döndüğü Cannes'da "İklimler" FIPRESCI ödülünü aldı. Eleştirmenler "İklimler"i 2006'nın en iyi filmleri arasında saydılar, Nuri Bilge Ceylan'ın günümüz sinemasının en önemli yönetmenlerinden biri olduğunu belirttiler. Dönüp Türkiye'ye bakarsak, NBC'nin önceki filmlerine sunulan övgüler "İklimler"den esirgendi. SİYAD ödüllerinde "İklimler" en iyi film ödülünün 5 adayı arasına giremedi. Herkes bunun "o eski NBC" olmadığı konusunda hemfikirdi. Ben de "o eski NBC değil" diyenlerdenim, ama aynı yolu tersten gittiğimi eklemem gerek. Şöyle ki: Layık görüldüğü tüm ödül ve övgülere rağmen NBC sinemasıyla aram pek iyi olmadı. En sevdiğim filmi "Uzak"tır, ki ona da hayranlık beslediğimi söyleyemem. Buna karşılık "İklimler", olağan görevlerimizden "yılın en iyi 10 filmi" listesinde dördüncü sıraya koyacak kadar sevdiğim bir film oldu. Tuhaf bir aşk hikayesi Birtakım klasikleri kenara koyarsak aşk filmi denince akla, klişelere saplanmış, duygu sömürüsüne bel bağlayan filmler gelir ya, sırf bu duruma inat, "İklimler"e "bir aşk hikayesi" demek isterim. Hem bir aşkı konu aldığı için, hem de ayağa düşmüş "aşk hikayesi" etiketine taze bir anlam kattığı için. Aşk hikayesi NBC'nin olunca, tabii işin rengi (şekli, dokusu) değişiyor. Genelde olageldiği gibi "tanışmadan kavuşmaya" giden bir hikaye değil izlediğimiz. Aksine, İsa'yla Bahar'ın aşkını, iplerin koptuğu yerden başlayarak izliyoruz. Onları ilk kez sıcak bir yaz gününde, antik bir kentin kalıntıları arasında dolaşırken gördüğümüzde "Bu iş bitmiş" demek için kahin olmaya gerek yok. İsa'yı canlandıran Nuri Bilge Ceylan ile Bahan canlandıran Ebru Ceylan'ın bakışları ve duruşları (hatta durdukları yer) her şeyi anlatıyor. İsa için bu ilişkinin çoktan bittiğini, Bahar'ın varlığının onu artık sıktığını, boğduğunu bir çırpıda anlıyoruz. İsa'nın Bahar'a sarılması artık bir sevgi belirtisinden ziyade bir teselli jesti gibi duruyor. Herhalde İsa bu aşamaya geleli çok olmuş. Zira Bahar'ın, İsa'nın bütün hislerinin farkında olduğunu da anlıyoruz. Ardından uzun sessizlikler... Ne zaman başlayacağı ve nasıl ilerleyeceği önceden bilinen tartışmalar... Ezberlenmiş, kimbilir kaçıncı kez yinelenen, ama bir kere daha söylenirse karşıdakinin anlayacağı ve kabul edeceği sanılan sözler... Ve nihayet İsa'nın beklenen ve bilindik "Biraz yalnız kalsak iyi olur" konuşmasını yapmasıyla ilişkinin tabutuna bir çivi daha çakılıyor. NBC bir yandan aşk hikayesinin kronolojisini tersyüz ediyor, bir yandan da yaz mevsimini, aydınlığı ve sıcaklığıyla umudun ya da başlangıçların yanına yakıştıranların tersine, durağanlığın, miskinliğin ve boğuculuğun simgesi haline getiriyor. Bu o adam değil mi? "Uzak"ın kahramanı Mahmut'u hatırlar mısınız? ("Ona kahraman denmez" deseniz, haklısınız.) Nasıl biri olduğunu tarif etmek için "Uzak"ın bir sahnesini kısaca anlatayım. Mahmut akşam evde oturmuş, televizyonda porno seyretmektedir. Kendini kaptırsa iyi; her şeyle olduğu gibi pornoyla arasında da bir uzaklık vardır. O sırada kuzeni Yusuf çıkagelir. Mahmut hemen bir iki düğmeye basar, porno kapanır, televizyonda Tarkovski'nin "Stal-ker"ı oynamaya başlar. Bu kısa, basit, fakat çok çarpıcı an, Mahmut'un ne mal olduğunu bir güzel açıklar. Şehvet ve istekten ziyade yalnızlık ve sıkıntıdan kendini pornoya vuran bir adam; karıştırdığı haltlara ulvi kılıflar biçen bir ergen. Küçükken ders kitabının içinde Tommiks-Teksas okuyordu büyük olasılıkla. Şimdi de Tarkovski'yi ekran koruyucu olarak kullanıp porno seyrediyor. Fazla yol kat etmiş sayılmaz. Yalnız olduğu ve dürüstlükle arasının pek iyi olmadığı da belli. "Uzak"ın NBC'nin evinde çekildiğini ve Mahmut'un NBC'yle aynı mesleği (fotoğrafçılık) paylaştığını ve aynı yönetmene (Tarkovski) hayran olduğunu bilince, Mahmut'la NBC arasında paralellik kurmak kaçınılmaz. Kestirmeden gidip "Mahmut NBC'nin ta kendisidir" spekülasyonu yapılabilir. Daha uzun (ve daha güzel) yoldan gidersek, "Mahmut, NBC'nin kendisini sinema sanatı aracılığıyla deşmek için kullandığı, ondan izler taşıyan ama ona tıpatıp benzemeyen biridir" dememiz lazım. "İklimler" bütün bu meseleleri daha da derinleştiriyor, çünkü buradaki İsa oradaki Mahmut'u şiddetle andırıyor. Üstelik bu kez 40'lı yaşlarındaki yalnız ve yalancı adamı NBC'nin bizzat kendisi oynuyor. Yani NBC "o adamı" (kendini?) didiklemeye devam ediyor. Sanki aynı kahramanı başka bir macerada izliyoruz. "NBC'nin Köyden Gelen Kuzeni"nden sonra, şimdi de "NBC Karısından Ayrılıyor". İsa, Mahmut'tan devraldığı yalnızlık ve yalancılık bayrağını ısrarla ve kendisine bile çaktırmadığı bir ıstırapla taşıyor. Karısından ayrıldığında, bu tür zamanlarda kapısını çaldığı Serap'ın evine gidiyor. Mecburen edilen iki çift lafın ardından sevişiyorlar... Bu Serap'ın adını duymuştuk, Bahar bahsetmişti. Sevdiği adamı kaybetmek üzere olan bir kadının hezeyanları sanmıştık belki ama boşuna değilmiş. Sonbaharda İstanbul'a bol bol yağmur yağarken, İsa yavaş yavaş bataklık gibi bir çamura batıyor. Kontrol kimde? İsa Bahar'dan ayrılınca Serap'ın yanına gitmişti. Serap, Bahar'ın dizi çekimleri için Ağrı'da olduğunu söylediğinde İsa bu kez de Ağrı'ya, Bahar'ın yanına gidiyor. "İklimler" kış mevsimine girerken, İsa'yla kadınlar arasındaki ilişkinin şekli şemali belirginleşiyor. İsa ince hesaplar ve manevralarla herkesi idare ettiğini, hatta belki gününü gün ettiğini, istediği kadını gönderip istediğiyle yattığını düşünüyor. Onun baktığı yerden bakarsanız bütün deliller bu yönde. Oysa Serap'ın evindeki manzara durumun hiç de öyle olmadığının ilk işareti: Bir yanda kanepeye kurulmuş, bacak bacak üstüne atmış, sigarasını tellendiren Serap; diğer yanda havaya fıstık atıp ağzıyla tutmaya çalışan, sahibinden beklediği kemiği almak için tüm numaralarını sergileyen bir soytarı görünümünde İsa. Ağrı'ya gitmesinin sebebi de belli. Her ne kadar Bahar'dan ayrılmak istese de, Bahar'ın onu hayatından çıkarabilmiş olmasını, yeni bir işe girmiş, çalışabiliyor, uzaklara gidebiliyor olmasını kabullenemiyor. Aynı kaleyi bir kez daha fethetmesi gerekiyor. Bunun için Bahar'a birbiri ardına yalanlar söylüyor. Değiştiğini, onunla yeni bir hayat kurmak istediğini; hayır, arada geçen zamanda Serap'la asla yatmadığını falan... (Bu arada taksi şoförü bir gence hiç tutmayacağı sözler vermeyi de ihmal etmiyor.) Kaleyi fethettikten ve Bahar'ı ilişkinin yeniden başlamasına ikna ettikten, yani istediğini aldıktan sonra, hiçbir şey olmamış gibi, İstanbul'a dönmek için yola çıkıyor. Ama bu kez arkasında bıraktığı Bahar, geçen yaz "Ayrılalım" dediğinde çılgına dönen kadın değil. İsa'nın yaptıklarının onu yaralamasına izin vermiyor. Yalnız da olsa, uzakta da olsa dimdik duruyor. (Yalnız ve "uzak"ta olan Mahmut'un tersine.) Ağrı'ya lapa lapa kar yağarken, kadınlar ders alıyor, öğreniyor ve ilerliyor, halbuki İsa'nın hayatı buz gibi kaskatı. Görüntülerin alfabesi NBC "İklimler"de, önceki filmlerine kıyasla, klasik senaryo yapılarına nispeten daha yakın bir hikaye anlatıyor. Başı-sonu belli, kimi iniş-çı-kışları olan, arada bir seyirciy dik atacak küçük sürprizlere yer veren bir senaryo var karşımızda (kumsalda Bahar'ın bacaklarını kuma gömen İsa'nın aniden yüzünü de kuma gömmesi ya da ayrılık konuşmasına hazırlandığını sandığımız İsa'nın gerçekten bu konuşmayı yapıyor olması). Sanırım NBC-severleri düşkırıklığına uğratan da bu: Onun, küçük de olsa, klasik sinema yönünde bir adım atması. Aksi gibi, benim için son derece ilginç ve başarılı olan şey tam da burada işte. Senaryo anlayışında ufak bir değişim gösteren NBC, yönetmenlik anlayışında en ufak bir değişim göstermiyor. Bu halin bir karşıtlık ve uyuşmazlık yaratmasını bekleyebilirsiniz, oysa bence NBC'nin üslubu ilk kez anlattığı öyküye bu kadar denk düşüyor. Uzun planları, karakterlerinin arasındaki gelgitleri tüm gerçekçiliğiyle yansıtıyor. Çerçeveyi derinlemesine kullanarak birbirinden uzağa yerleştirdiği karakterleri arasındaki mesafe tüm keskinliğiy-le hissediliyor. Ayrıntılarıyla kurduğu mizansenlerin her birinde ayrı bir söz yatıyor. (Aklıma ilk gelen: Denizden karanlık bir nokta olarak çıkıp gelen İsa'nın Bahar'a -ve kameraya- yaklaştıkça netleşip büyümesi.) DVD'sinin çıkması "İklimler"in güzelliklerine yeniden (veya ilk kez) bakmak için iyi bir fırsat.
|