Nuri
Bilge Ceylan ile Söyleşi :
KENDİ DOĞAMA UYGUN MİNİMAL BİR YAPIM
Berna Çetin, Sinema
Dergisi, Ocak 1998
Dingin, büyüleyici
imgeleri, amatör oyuncuları ve minimalist tarzıyla dikkat çeken
Kasaba, önce güney festivallerinde, sonra da İstanbul'da çıktı
seyircinin karşısına. İlk uzun metrajlı filmini yöneten Nuri Bilge
Ceylan, Sinema'nın sorularını yanıtladı.
Bir söyleşinizde ilk filminizi
tek başınıza çekmeyi düşündüğünüzü ama sonra en az iki kişi gerektiğini
söylemiştiniz. Neden mümkün olduğu kadar minimal bir yapım anlayışını
benimsiyorsunuz.?
Sinemaya geçerken beni en çok kaygılandıran şeylerden biri, fotoğrafta
edindiğim alışkanlıklardan ayrılmak zorunda kalacağım gerçeğiydi. Fotoğraf
tek başınıza yapabileceğiniz bir şey. Ama sinema her zaman bir ressamın
ya da yazarın yalnızlığını kıskandıracak kadar fazla ve karmaşık insan
ilişkileri içeren üretim koşullarına sahip bir sanat dalı. Sinema yapmaya
karar verdiğimde en fazla ihtiyaç duyduğum şey öncelikle cesaretti. Önce
kendimi teknik ve estetik konularda iyice yetkin hissetmem gerektiğini
düşünüyor, bunun için de kitaplar okumanın yanında bir de eğitim almam
gerektiğini düşünüyordum. Böyle yıllar geçti. Bir gün geldiki tüm bunlar,
yüzleşmekten korktuğum bir gerçeği ertelemek için ürettiğim bahaneler
zinciri gibi görünmeye başladı. Sonunda kendimi iteleye kakalaya işe başladım.
Sanırım cesaretimi kıran ve üşengeçliğimi körükleyen şeylerin başında
da, sinemanın uzaktan karışık görünen organizasyonal sorunları, bitmez
tükenmez insan ilişkileri ile yalnızlığı seven ve sosyallikten uzak duran
kişiliğimin uyuşmayacağına olan inancımdı. Böylece kendi doğama uygun
minimal bir yapım anlayışı yaratmak durumunda kaldım.
Ve “Koza” yı çektiniz.?
Evet. “Koza”, teknik ve estetik birikimime rağmen film yapmaya bir türlü
başlamadığım ve sürekli ertelediğim için korkak ve mıymıntı olmakla suçladığım
kendime ettiğim işkenceleri sona erdirmek için giriştiğim umutsuz bir
denemeden başka bir şey değildi. Kendimi fırlatır gibi başladım o filmi
çekmeye. Bitirdiğimde de neye benzediği konusunda gerçekten pek fikrim
yoktu. Ama yine de, Koza’yı çekmek, kendi yapıma uygun üretim koşullarını
yaratmamı sağlayacak bütün ipuçlarını verdi bana.
“Kasaba”yı çekmeyi ilk
ne zaman düşündünüz?
Sanıyorum ablam Emine’yle hayat, sinema ve çocukluğumuz üzerine yaptığımız
uzun konuşmaların birinde aklıma gelmişti. Emine o günlerde yazmakta olduğu
bir öyküden bahsetmişti. Anlattıkları çok sinemasal göründü ve beni heyecanlandırdı.
Baştaki sınıf bölümü ise Çehov’un ne olduğunu hatırlamadığım bir şeyi
betimlemek için kullandığı bir tümceden aklıma geldi. “...hani sıcak bir
yaz günü matematik dersinde birden açık pencereden içeri bir kelebek dalar
ve herkes ona bakarak türlü hayallere dalar...” gibi bir şeydi. Bu beni
ilkokul sınıfımızdaki atmosferi düşünmeye itti.
Filmin masrafları nasıl
karşılandı.?
Biraz param vardı. O parayla işe başladım. Daha sonra bulurum diye düşünüyordum.
Yapım süresinde bazı yerlere başvurduk. Ancak destek veren çıkmadı.
“Kasaba”nın jeneriğinde
Çehov’un adı geçiyor, bir hikayesinden yararlandığınızı düşünmüştük.
Filmin hikayesiyle Çehov’un ilintisi yok. Diyalog aşamasında Çehov’un
hikayelerinden bazı alıntılar yaptım.
Siyah Beyaz film çekmek
renkli film çekmeye göre daha zor değil mi?
Evet. Ben alışkanlıklarım dolayısıyla daha kolay olacağını düşünüyordum.
Ama çok daha zor olduğu ortaya çıktı. Film bulmak zordu. Laboratuvarlar
yıllardır siyah beyaz işlem yapmadıkları için standartlar unutulmuştu.
Siyah beyaz film konusundaki teknolojik gelişmeler çoktan durduğu için
siyah beyaz emülsiyonda hala gümüş kullanılıyor. Bu da, renkli filmin
sorun çıkarmayan yeni emülsiyonlarında hiçbir şekilde yaşanmayacak, akla
gelmeyecek garip sorunlar çıkarabiliyor karşınıza. Tabi en kötüsü de tüm
bunlara hazırlıksız yakalanmak. Sonuçta filmi Macaristan’da basmak zorunda
kaldık. Orada bile çok kolay değil artık.
Buna rağmen yine siyah
beyazda ısrar edecek misiniz?
Bilmiyorum.
Etkilendiğiniz bir yönetmen
ya da yazar var mı?
Tabi çok var. Başta Ozu olmak üzere, Bresson, Tarkovski, Bergman beni
derinden etkilemiş yönetmenler. Yenilerden Kiarostami özellikle dikkatimi
çekiyor. Yazarlardan Çehov ve Dostoyevski en başa koyabileceğim iki isim.
Yerli filmleri izliyor
musunuz? Geçmişten ya da günümüzden çalışmalarını ilgiyle izlediğiniz
bir yönetmen var mı?
Yılmaz Güney’i severim. Özellikle imge yaratma konusundaki potansiyeli
dikkate alındığında Ahmet Uluçay’ın sinemasını da çok beğeniyorum.
Bundan sonraki projeleriniz
neler.?
Yine aynı bölgede bir film çekmek istiyorum.
“Kasaba”da amatör oyuncularla
çalışmışsınız, bunun nedeni nedir.? Bu hep sürdüreceğiniz bir yöntem mi?
Tam olarak bilmiyorum. Doğal ve sinemada görmeye alışmadığımız devinimler,
jestler ve mimiklerle sinemada karşılaşmak beni heyecanlandırıyor. Geçenlerde
kanallar arasında gelişigüzel zap yaparkan üzerinden öylesine geçtiğim
bir kanala geri döndüm. Burada aslında diğer kanallardan çok farklı bir
görüntü yoktu. Bir kadın bir taksinin arka koltuğunda oturmuş gelişigüzel
etrafına bakınıyordu. Ama yine de bu görüntüyü diğerlerinden bıçakla kesilmiş
gibi ayıran birşey vardı bu görüntüde. Peki ama beni onlarca programın
curcunası içinde bu kanala geri döndüren ve heyecanlandıran bu farklılık
neydi? Bu farklılık kadının bu güne kadar hiçbir filmde görmediğim ölçüde
doğal olmasıydı. Program ilerledikçe bu kadının gizli kamerayla görüntülendiğini
anladım. Ama bu basit görüntü bile, bana, bugüne dek hiçbir filmde yalnızca
taksinin arka koltuğunda oturup etrafa bakınmak gibi basit bir rolün bile
gerçekten inandırıcı bir şekilde oynanmadığını düşündürdü. Amatör oyuncunun
tabiki yönetimde birtakım yöntemler yaratmak suretiyle çok daha doğallaştırılabilir
olduklarına inanıyorum. Profesyoneller eğitim ya da alışkanlıklar nedeniyle
kalıplara ve klişelere daha yatkın oluyorlar. Amatörler, insanı gerçekten
şaşırtan, hiç aklınıza gelmesi mümkün olmayan yepyeni, kendiliğinden mimik
ve jestlerle sahneye bir zenginlik, bir sıcaklık kazandırabiliyorlar.
Bu oyuncuları nasıl seçtiniz?
Amatör oyuncu söz konusu olduğunda oyuncu seçimi herhalde daha bir önem
kazanıyor. Her iki filmimde de oyuncuları, ailem, akrabalarım ve arkadaşlarım
arasından seçtim. Ancak çocukların seçiminde biraz daha dikkatli olmak
gerekiyor. Bölgedeki ilkokulları dolaşıp yüzlerce çocuğun test çekimlerini
yaptık. Bu kez annem ve babamı kullanmayacaktım. Onlarda istemiyordu.
Ama daha uygun birilerini bulamadım.
Hangi festivallere katıldınız?
Şimdilik Antalya ve Adana. Nisanda İstanbul film festivalinden sonra yurtdışına
yönelmeyi düşünüyoruz.
|