nbc home  

 

Mayıs'ta Sıkılınırsa

Didem Nur Güngören, Angelfire.com, 22 Aralık 1999

Bazen yazmaya başlamak için bir görüntü gerekir; gelip, duyguları bütünleyecek, netleştirip, sadeleştirecek bir görüntü. Yollarda yürünür, camlardan bakılır, insan yüzleri araştırılır ama 'o' yoktur; fotoğraflar 'beyhude'; anılar zaten siliktir. En sonunda bir afiş, bir sinema salonu ve filmin sonunda doğan güneş. "Mayıs Sıkıntısı" ve yazı kendiliğinden başlar.

Nuri Bilge Ceylan'ın kendisi dahil dört kişiyle çektiği film, güzelliği nedeniyle yazılamamış görüntülerle anlatılmış bir durum öyküsü: Kişisel kökleri olan -durum-ları anlatıyor. Sinemasal gerçekliğin sorgulanması, kendini daha 'hafif' belli ederken rüya içindeki rüyadan uyanma duygusu, doğrudan ve akan zaman sorgulamasına yöneliyor.

'Mayıs Sıkıntısı' bir zaman filmi: Kasabanın geçtiği ancak değişen mevsimlerden ve büyüyen çocuklardan anlaşılan durağan zamanını anlatıyor. Kendini savrulan otlarla ve kaplumbağanın yürüyüşüyle anlatan bir zaman akışı, kasabanın yerlisinde ve izleyicileri içinde sakin ve kasvetsiz bir 'sıkıntı' doğuruyor. Fakat filmin içinde kaybolan zaman olgusu gibi, onun getirdiği sıkıntı da kabulleniliyor. Şehirde hızına yetişilemeyen zaman, kasabada unutuluyor, öyle ki bir yumurta 37 gün kırılmaksızın bir çocuğun elinde seyahat ediyor ama büyükler farkına bile varmıyor! Mayıs Sıkıntısı 'Don Kişot' ile 'Yel değirmenlerinin' bir yer değiştirme töreni gibi, zaman insanlara doğru Don Kişotça bir hamle yapıyor, kendisini duyurmak için, ama nafile; anılar gibi zamanın varlığı da hafızadan bahçesine gömülüp gidiyor.

Sonuçta 'Mayıs Sıkıntısı' yaşamaktan rahatsız olmayan insanların filmi. Biz huzursuzları ise koynuna alıyor, ekiyor, biliyor, harmanlıyor, uyuyan bir insanı seyretmek gibi, aslında görmediğiniz düşlerle bizi yıkıyor, sabahın geleceğini unutturup, hayatımızı kirpiklerin küçük hareketlerinden ve dudaklarından yavaşça hareket etmesinden ibaret kılıyor.