nbc home  


Radikal Gazetesi

BU FİLM PARA KAZANDIRMAZ.!

İnsan ve sinemaya sıcak bir selam: 'Mayıs Sıkıntısı'

Tunca Arslan, Radikal Gazetesi, 14 Aralık 1999


Antalya'da eleştirmenlerden aldığı övgüleri, jürinin 'festivalin çehresini değiştirmeme' kaygısı ve 'dengeleri kollama' mantığı nedeniyle, tam olarak hak ettiği ödül zinciriyle buluşamayan 'Mayıs Sıkıntısı', gösterime girmesiyle birlikte yeniden beğeni yağmuruna tutuldu. Geçen cuma günü Atilla Dorsay, Sungu Çapan ve Alin Taşçıyan'ın yazılarını okuyanlar, eleştirmenlerimizin, Nuri Bilge Ceylan'ın filminden 'çöl ortasında vahaya rastlamış' gibi söz ettiklerini fark etmişlerdir. Yazılanları tümüyle paylaşıyorum, eklenebilecek fazla şey olmadığını düşünüyorum ve 'koro'ya seve seve katılıyorum.

Çehov'a adanmış olmanın hakkını verecek baştan sonra pastoral senfoni biçiminde ilerleyen 'Mayıs Sıkıntısı', bir köy çeşmesinden kana kana su içmenin, yüz yıkamanın ferahlatıcılığını barındıran, aynı zamanda da akıntıya karşı kürek çekmenin heyecanını, sinemanın yeldeğirmenlerine meydan okumanın coşkusunu yansıtan gerçek bir başyapıt.

İnsanı, doğayı ve sinemayı çıplak gerçeklikleri içinde, alabildiğine yalın biçimlerde karşımıza çıkartıyor Ceylan ve genel olarak bakıldığında 'Kasaba'nın çekim öyküsünü 'belgelemek' gibi çetrefil işin altından ustalıkla kalkıyor. Klasik 'film içinde film'den çok, deyim yerindeyse 'iki kere sinema' yapıldığı söylenebilir. İstanbul'da yaşayıp sevgili kasabasına 'para kazandırmayacağı belli olan' bir film çekmek için gelen yönetmen ile yıllardır canı gibi baktığı sevgili ağaçlarını kadastro bürokrasisine kaptıracak olmanın sıkıntısını yaşayan babasının, 'hepimizinkine benzeyen' annesinin, üniversite sınavlarından yeni eli boş dönen akrabasının, ilkokul öğrencisi yeğeninin, çekim asistanının sevgi dolu, şiir gibi ilişkilerini anlatıyor 'Mayıs Sıkıntısı'. Ama olup biten her şeyin, börtü böcekle, hışırdayan yapraklar, sallanan otlar, ateşe atılan odunlar, közlenen mısırlar, cepte taşınan yumurtalar, son moda saatler, yuvarlanan domatesler, fısıldayan rüzgâr ve kaplumbağalarla da sıkı ilişki var kuşkusuz.

Tarkovski'nin dinginliğine ve derinliğine, Sokurov'un hüzün ve acısına, Manoel De Oliveira'nın anılrarı ve arayışına, Abbas Kiarostami'nin gerçekçiliğine eve sıcak samimiyetine denk düşerek, sonsuz yaşam sevinci, neşesi ve mizahıyla da gönlümüzde çok ayrı yer edinen 'Mayıs Sıkıntısı', içerdiği benzersiz oyunculuk gücüyle de hayranlık uyandırıyor. Antalya jürisi, yönetmenin annesinden babasından, akrabalarından arkadaşlarından oluşan ekibe, 'Tamam çok iyiydiniz ama gerçek birer oyuncu değilsiniz, o nedenle hepinize tek bir özel ödül vermekle yetiniyoruz' demeye getirerek çam devirmiş olsa da Muzaffer Özdemir, Mehmet E. Ceylan, Fatma Ceylan, Muhammed Zımbaoğlu, Mehmet E. Toprak, Sadık İncesu, Nihat Çakmak'tan oluşan kadro, alternatif oyunculuk şöleni sunuyorlar ders niyetine.

Türlü hokkabazlıklarla 'şapkadan tavşan çıkartacağım' diyerek kendini kaybeden kimi sinemacıların yarattığı çöl yerine, 'kendinizi bulacağınız', insan, doğa ve sinema vahasında olmak istersiniz eminim ki.