|
|
Mayıs
Sıkıntısı
Mustafa Kutlu, Yeni Şafak Gazetesi, 22 Aralık 1999
Nuri
Bilge Ceylan'ın Mayıs Sıkıntısı filmi için "çölde bir vaha" değerlendirmesi
yapılıyor. Doğrudur. Yaşadığımız hayat apartmanlardan, otomobillerden,
benzin istasyonlarından, asfaltlardan, internetten oluşan bir çöl; ve
sinema çokluk bu çölde bunalan insanı türlü şaklabanlıklar yaparak avutmaya
çalışıyor. Sun'i-sanal bir ortamın sun'i-sanal ilişkileri.
Ceylan'ın filmi için söylenenler neredeyse üç temelde buluşuyor: Doğal,
içten, incelikli.
Elbette doğal kelimesiyle doğa birlikte anılmalı. Tabiatı seviyor, ona
ihtiyaç duyuyoruz. Meselâ ot kokusu, su sesi, arı vızıltısı falan. Ama
nerede tabiat?
"Şehrin dışında" diyeceksiniz. İyi de "şehrin dışına" çıkmak o kadar kolay
mı? Bir kere zamanınız olacak. İşiniz şehrin dışına çıkmaya müsait olacak.
Yol ve trafik şartları uygun olacak. Konaklama tesisleri alışkanlıklarınıza
ve konfor ihtiyacınıza cevap verecek. Gideceğiniz yerde tabiat sahiplenilmiş,
düzenlenmiş, tarifelendirilmiş olmayacak. Aksi takdirde tabiatla başbaşa
kalamamanın sıkıntısı başlar. Siz bu buluşmadan her halde yazlığa gitmek,
tura katılmak gibi şeyleri anlamıyorsunuz.
Ceylan'ın filmindeki baba, meşe yapraklarında ıslıklar çalan rüzgâra kulak
verirken, veya koyu gövdeler ve gölgeler arasından güneş sarısı tarlalara
bakarken bir buluşmanın ve taşınmanın içinde yüzüyordu. Filim bize bunu
duyuruyor.
İkinci husus: İçtenlik. Ve bu da bildiğiniz gibi kayıplara karışmış bir
tutumdur. İnsan ilişkileri artık sayısız maske ile örtülmüş, riyasız bir
selam alınmaz olmuştur. Ceylan filimde oyuncu olmayan (ama bu filimde
oynayan) anne ve babasının, o küçük çocuğun, ses, söz (filimlerimizde
pek ender gözüken gerçek diyaloglar) hareket ve münasebetlerinden yayılan
samimiyeti yansıtabilmiştir. Bu doğallık seyirciyi kalbinden vuruyor,
ona çoktandır dinlemediği iç sesini hatırlatıyor.
İncelikler için dahi özellikle reklâmcıların yaptığı basmakalıp türüklerden
uzak durmuş. Jestler, mimikler, bir yumurta hikayesi, bir çocuğun masum
emelleri (sevimli yalanları), babanın kadastro korkusu, hayatın kendiliğinden
gelen mizahı ve acısı.
Nuri Bilge Ceylan'ın bir önceki filmi Kasaba'yı da görmüş ve bu filimden
hareketle "kasaba olgusu" üzerinde bir yazı yazmıştım. Kasaba ne oldu
diye soruyordum o yazıda? Ve bir cevap: Eşrafını, esnafını, memurunu,
nüfusunu kaybederek yokoldu; ya da azmanlaşarak "il olma" yolunda miting
yapmaya durdu.
Mayıs Sıkıntısı esasen "Kasaba" filminin çekim macerasını anlatıyor. Lakin
bu, filme ancak teknik bir boyut katmaktadır. Sinema denilen tılsımı zenginleştiren
bir boyut. Filmin sıcaklığı yukarıda sayılan hususlardan geliyor Ceylan
tıpkı Abbas Kiarostami gibi oyuncu olmayan kişilerle günümüz insanının
özlemle bakakaldığı "doğallığı" yakalıyor.
Filmin adında var, ama içinde bir sıkıntı yok. O kadar "temiz" sade bir
anlatımı var ki; seyredenler arınmış gibi çıkıyorlar sinemadan.
Belki sade şu söylenebilir: Mayıs ayı yok ortalarda.
|