|
|
Yakın
geçmişe ait üç filmde 'Şimdiki Zaman' sıkıntısı
Selim Eyüboğlu, Yeni Yönelimler-3, Temmuz 2001
(....)
Mayıs Sıkıntısı anlatımına ilişkin motivasyonu
özellikle düşürülmüş bir film. Aynı durumu karakterleri için de söylemek
mümkün. Doğa filmin hiçbir zaman gerçek öznesi olmuyor. Filmin ana karakteri
kendisine ait bir ortamda bulunmuyor. Köyüne dönmek, ailesi ve doğa ile
karşı karşıya kalması onu ait olduğunu düşündüğü her şeyden koparıyor
gibi gözüküyor.
Muzaffer'in yaşama olan yaklaşımı ile köydeki yaşam ritm açısından birbirlerine
tamamen zıt. Ancak filmin diğer karakterleri de çevrelerinden kopuk ve
mutsuz. Söz gelimi Saffet, üniversiteye girememiş, büyük şehirde iş bulmak
isteyen, hatta bu yüzden Muzaffer'in daha gerçekleşmemiş film projesinde
yer alabilmek için fabrika işinden dahi ayrılmayı göze alan biri. Muzaffer'in
babası hem devlete inanıyor, hem de hayatını adadığı kavak ağaçları projesinde
devletin 'her zamanki' gibi mantıksız ve duyarsız yaklaşımı ile ona ihanet
edeceğinden korkuyor. Sıkıntısı devlete olan inancındaki belirsizlikten
kaynaklanıyor.
Ali (ufak çocuk) müzikli saat hak etmek için otuz gün kırmadan cebinde
yumurta taşıyan ancak son gün başına iş saran komşu bir şeyler taşıttığında
yumurtayı kıran bir çocuk. Bilincinde olmasa bile Ali'nin de sıkıntısı
feodal yapının bireyselliği tanımayan cemaat kültüründen kaynaklanıyor.
Bu durumun farkında olmayışı sıkıntısını yaşamasına engel olmuyor. Filmin
çocuklara karşı dahi duygusal yaklaşmayan bir özelliği var. Her şey onları
tanımlayan çevreden ve söylemlerden izole edilmiş. Anlatısallık bu anlamda
oblique (eğik, çarpık). Film üzerine kurulu olduğu belirsizliklerden hiçbir
şekilde rahatsız duymuyor. Hatta bu riski sonuna kadar götürüyor. Ne anlattığından
çok seçtiği tema üzerinde ilerliyor.
Rus Formalistleri temayı öyküye teğet geçen ama kendi başına motive olmayan
bir anlatım şekli olarak tanımlıyor. Mayıs Sıkıntısı bu bağlamda modernist
bir film. Çizdiği sıkıntının gerilimini anlatıyor. Bu gerilimin yıkıcı
ve dönüştürücü potansiyelini sonuna kadar kullanıyor. Tıpkı otantik modernistler
gibi geleceği belirsiz bir dönüşümü var olana tercih ediyor. Kurulu bir
zemberek gibi, ancak yeterince gerilim yaşandığında kendiliğinden gerçekleşecek
bir boşalmayla değişkenliğin yaratılabileceğinin altını çiziyor. Bunu
yaparken de Brecht'inn eski iyi şeylerden başlamak yerine bugünün kötülerinden
başlamak gerektiği düsturu ile hareket ediyor.
Modern durum ötekileştirme arzusundan besleniyorsa postmodern durumu yaratan
da ötekileştirme krizinin ta kendisi. Ötekileştirmek giderek zorlaşırken
postmodern durumun en önemli özelliklerinden birinin her şeyi ötekiliğinden
sıyırmak olduğu giderek daha açıklık kazanıyor. Artık sıradanlaşmış, kapı
komşumuz olan seri katiller, etnik farklılıkları törpülenmiş üçüncü dünyalılar,
kısacası önce asimile edilip ardından yeniden tanımlanan kültürler postmodern
ürünler olarak karşımıza çıkıyor. Bu bağlamda postmoderni ötekileştirme
krizi ve ötekiliğinden sıyırma arzusu arasında gidip gelen tektonik hareketler
olarak tanımlayabiliriz.
Her üç film de tüm farklılıklarına karşın Türkiye'de yaşanan ve resmileşmiş
olan moderniteye sırt çevirmeden onu aşma arzusunu dile getiriyor. Jürgen
Habermas'ın modernizmi tamamlanmamış ancak sekteye uğramış bir proje olarak
değerlendirişinden biraz farklı bu filmlerin yaklaşımları. Habermas, modernist
projenin kaldığı yerden yoluna devam etmesi gerektiğini savunuyor. Bu
filmler ise moderniteyi hem sürdürmek hem de onun bağlayıcılığından kurtulmak
gibi çelişkili bir çıkış yolu arıyorlar.
Bu yüzden Dansöz olanaksız bir dönüşümü tahayyül ediyor. Herkes Kendi
Evinde spekülatif bir apokalips (kıyamet) tablosu çizerek modernite paradigmasından
kurtulma arzusu sergiliyor. Mayıs Sıkıntısı ise modernizmi kendi paradigmalarının
da aşıldığı sürekli bilinmeyene doğru yolculuk olarak gören tek film.
Aynı zamanda modernizmin yok edici potansiyelini de sürekli bileyerek
geleneği yok olmaya mahkum bir yaşama şekli olarak görüyor.
Ancak Mayıs Sıkıntısı sıkıntıyı salt modernist bir tema olarak görmüyor.
Tam tersine sıkıntıyı yaratan sonsuz kırıntılar dizisi metonimik öğelerin
birbirleriyle eklemlenişi ile, hatta plansız ve paradigmasız bir şekilde
ortaya çıkıyor. Bu anlamda Mayıs Sıkıntısı'nın modernizmi kendi kendinden
türeyen, tek bir merkezden kaynaklanmayan patlamalar dizini halinde sonsuza
dek gidebilecek bir durum. Ta ki sıkıntının kaynaklarının kendi kendilerini
tüketmesine kadar. Bu anlamda Mayıs Sıkıntısı kendi anlatım olanaklarını
da zorlayarak modernizmi varabileceği en son noktasına götürüyor.
|