|
|
ÇIKIŞSIZ
İNSANLARIN DRAMI
Hüseyin Sorgun, Zaman Gazetesi, 10 Aralık 1999
Antalya Altın Portakal
Film Festivali'nde En İyi Yönetmen, En İyi İkinci Film ve En İyi Laboratuvar
dalında birincilik ödülleri yanında filmdeki amatör oyunculara Jüri özel
ödülünü de kazandıran Nuri Bilge Ceylan'ın 'Mayıs Sıkıntısı' isimli filmi
bugünden itibaren gösterime giriyor.
1995 yılında
'Koza'yı, 1997 yılında 'Kasaba'yı çeken Nuri Bilge Ceylan, bu sene Altın
Portakal'a yetiştirdiği filmi 'Mayıs Sıkıntısı' ile sinemaya yaklaşımındaki
özgünlüğünü koruyor. Genelde düşük bütçeli filmlerden yana tercihini kullanan
Ceylan'ın, kent dışı yaşamlara doğrulttuğu kamerasına doğallık ve masumiyet
yansıyor, oyunu soğukluğu değil insan sıcaklığı yansıyor. Bu yansımaya
Ceylan'ın tercihini amatör oyunculardan yana kullanmasının yanı sıra,
yönetmen becerisini de eklemek gerekir. Mayıs Sıkıntısı'nda, bir önceki
filmi 'Kasaba'yı nasıl çektiğini deşifre eden Ceylan, filminde yine anne
ve babasına rol veriyor. (M.Emin Ceylan ve Fatma Ceylan) Bugüne kadar
sinema dünyasında, bir yönetmenin anne ve babasına baş rol verdiği bir
film, bir ilk uygulama olsa gerek. Kasaba'nın delisi olarak bir önceki
filmde karşımıza çıkan Muzaffer Özdemir, bu filmde yönetmeni (Nuri Bilge'yi)
canlandırıyor. Filmde, doğduğu kasabada film çekmek isteyen Muzaffer'in
önce anne ve babasını ve üniversite imtihanını kazanamayan ve bir fabrikada
işçi olarak çalışan (sıkılan) bir kasaba delikanlısını rol almaya ikna
etmesi ile başlayan sinema filmi çekme sürecindeki sıkıntıları anlatırken,
kasaba yaşantısından kesitler sunuyor.
Köy ve kente ait simgeler
Kentlere göre küçük yerleşim yerlerinde insanlar, kafesteki kuşlar gibidir:
Kimisi Kanıksar durumunu, kimisi de durmaksızın çarpar kafesin cidarlarına,
dışarı çıkmak gayretiyle. Nuri Bilge Ceylan'ın kamerasına yansıyan kasabadaki
insanları da bu sınıflandırma içerisinde görmek mümkün. Tamamen kasabaya
yazgılı babanın dünyası; annenin sorgulamaktan uzak yaşamla özdeşliği;
üniversiteyi kazanamamış gencin İstanbul'a gitmek hayali. Karşı cephede
(kendi temsil eden) yer alan ailenin oğlu Muzaffer, köyden kente göçmüş,
ayakta kalabilmiş ve yaşadığı yerleri görüntülemek için geri dönmüştür.
Muzaffer'in arkadaşı ise tamamen bir kentli görüntüsü çiziyor. Küçük Ali'nin
bütün gayreti ise, müzikli bir saate/kenti temsilen, sahip olabilmek.
Kasabanın kapalı havasının, bu insanların hayatının önündeki bir engele
denk geldiğini söylemek mümkün. Her karakter bir çıkış arıyor sanki.
Babanın dünyası.
Muzaffer'in çekmeyi düşündüğü filmin odağında babasının olduğunu anlıyoruz.
Burada, Nuri Bilge Ceylan'ın öne çıkarmak istediği de bu aslında. Kasaba'da
yaşayan dominant bir karakter bu. Yıllarını verdiği, bakımını üstlendiği
ağaçlığa devlet tarafından el konulmasını önlemek için, insanüstü bir
mücadele veriyor. Kanun maddelerini ezberliyor, daktilosuyla dilekçeler
yazıyor, günlerce tapu kadastro memurlarını bekliyor. Burada karşımıza
çıkan, küfretmeyen, devletle kanun çerçevesinde mücadele eden ve hakkını
arayan bir bilge tipi. Tutkularıyla, yaşlılığına rağmen mücadeleci yanıyla
ve hayata sımsıkı sarılmasıyla sevecen, herkesin içinde sakınımsız yer
eden bir karakter baba. Bu iletişimi, kendisine Antalya'da gösterilen
ilgiden anlamak hiç de zor değildi.
Mayıs Sıkıntısı, amatör oyuncularla çekilmiş profesyonel bir film. Filmle
izleyicisi arasında, hayata yakın bir bağ kuruluyor. Bu doğallığı, profesyonel
bir oyuncunun yakalaması ise hayli güç. Nuri Bilge Ceylan'ın, sanat hayatında
kendisinden izler taşıdığı Cehov'un anısına filmini sunması da bu iç içelikten
olsa gerek. Çoğu sahnelerin doğaçlama çekilebileceğine inandığım Mayıs
Sıkıntısı, hayat olan her yerde gerilimin, neşenin, kaygının, umudun olduğunun
en güzel ispatı.
|