Nuri Bilge Ceylan Fahri Doktora Töreni’nde Rektör Kadri Özçaldıran’ın Konuşması
47. Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kadri Özçaldıran; melankolik, incelikli ve zarif filmleriyle hem Türk, hem de dünya sinemasının en önemli ustalarından biri haline gelen Nuri Bilge Ceylan’a 4 Haziran 2010’da fahri doktora verilmesi sebebiyle düzenlenen törende Ceylan sinemasını çok iyi analiz eden bir konuşma gerçekleştirdi. Bu konuşmanın metnini Ceylan filmleri hakkında kaleme alınmış en başarılı değerlendirmelerden biri olması nedeniyle Sinefil okurlarıyla paylaşıyoruz...
Sinefil Dergisi
Boğaziçi Üniversitesi kimlere fahri doktora verir? Aslında ölçütümüz tek. Bilimde, sanatta, düşünde, kültürde ürettikleriyle ve eriştiği başarı seviyesiyle her Boğaziçi akademisyeninin takdir ettiği ve hatta giderek yerinde olmayı istediği kişilere veriyoruz. Nuri Bilge Ceylan tam da böyle bir kişi. Dünya çapında saygın bir isim, auteur sinemasının dünyadaki en önemli isimlerinden bir tanesi. Yanlış anımsamıyorsam Boğaziçi Üniversitesi tarihinde ilk olarak bir sinemacıya fahri doktora veriyor. Aslında bu, bize büyük bir keyif veriyor. Bu keyfi arttıran bir nokta daha var; o da bildiğiniz gibi Nuri Bilge’nin Boğaziçi Üniversitesi mezunu olması. Burada klasik müzikle deyim yerindeyse tanışması, fotoğrafçılığın içine burda çıkmamacasına girmesi, sinema seyretmesi, sinema dersleri alması, seminerlere katılması ve hayatına çok değişik bir yön vererek bugünkü Nuri Bilge Ceylan olması, burada olmuş. Hani deyim yerindeyse Nuri Bilge’yi dönüştürmüşüz, tabii bu bizim keyfimizi ikiye, beşe, ona katlıyor.
Nuri Bilge dünyanın en saygın auteurlerinden bir tanesi dedim. Auteur yönetmenleri tanımak çok kolay aslında ama tanımlaması çok zor. Gördüğünüzde bir auteurü tanımanız kolay ama anlatmanız oldukça güç. Düşünürseniz Alain Resnais ile Ingmar Bergman’ın, bir Antonioni ile mesela Tarkovsky’nin ortak paydalarını bulmak bilmiyorum mümkün mü, ama mümkünse de olağanüstü zor. Ama yine de auteurlerle ilgili bir şey söylemek istersek, her birinde bir iki özellik tanımlamak mümkün:
1) Auteurlerin her biri kendine özgü ve kendilerine özgü bir estetik yaratmayı biliyorlar.
2) Auteurler genel olarak hikayedeki insanı değil, insandaki hikayeyi anlatmayı tercih ediyorlar veya daha kısa söylersek hikaye değil insan anlatmak istiyorlar. Auteurler, zamanın ve mekanın dışında var oluşun temel öğelerini yakalamaya çalışıyorlar ve zaman zaman teknolojinin de çok ciddi katkıları ve yardımları ile bir nevi geliştirilmiş tiyatro yapıyorlar. Resmen seyircinin algısını yönetmenin emrine veriyorlar.
Bunlar auteurleri tanımlar mı? Tabii ki tanımlamaz. Nuri Bilge de öyle bir auteur. Büyük bir auteur. Usta bir auteur. İzin verirseniz ben tamamen şahsi Nuri Bilge Ceylan okumamdan 3-4 öğeye değinmek isterim.
1) Nuri Bilge Ceylan filmlerinde, Nuri Bilge Ceylan sinemasında belli belirsiz, daha doğrusu tanımlamakta zorlanacağınız ama hissetmekte zorlanmayacağınız bir melankoli vardır. Bu melankoli bazen varoluşsaldır; bazen durumsal veya toplumsaldır ama onu hissetmekte zorlanmazsınız.
2) Türk sinemasının en çok uğraştığı, en temel konulardan birisi. Kent-kır ya da şehir –taşra karşıtlığı. Çok işlenmiş bir konudur ama bu karşıtlık Nuri Bilge sinemasında adeta deyim yerindeyse Çehovien bir hava taşımaktadır. Bu karşıtlık, Nuri Bilge’de kent-kır karşıtlığı, toplumsal bir süreç olarak ele alınmaz aslında. Bu daha çok kişisel bir parçalanma süreci olarak ele alınır. Bu karşıtlığı anlatırken özellikle simgesel de değil, çok da gerçekçidir, sonuna kadar gerçekçidir; ama gerçekçiliği dışa yönelik değil içe yönelik bir gerçekçiliktir. İnsanın arzularını, içinde biriken arzularını, hayallerini, bazen hayal kırıklıklarını perdeye taşır ve böylelikle bu ülkenin ve bu ülkenin insanlarının, belki de tüm insanların yalnızlığını, melankolisini görünür kılar. Bunu yaparken de Türkiye’nin toplumsal hayatına dair birçok konuya olağanüstü insani bir derinlik kazandırır.
3) Nuri Bilge sineması iki boyutta geçmez. İki boyutlu değildir: Zaman ve mekan. Her filminin bir üçüncü boyutu vardır, tanımlaması zor ama her filminin bir ruh iklimi vardır.
4) Nuri Bilge son derece açık sözlüdür. Kahramanlarının insani zaaflarını, dürüstlükle, yalınlıkla gözünüzün önüne serer. Karakterlerinin duygularını beyazperdeye aktarırken son derece yapmacıksızdır. Hatta bazen yeri geldiğinde bir miktar acımasızdır.
5) Sinema gibi paralı, daha da beteri pahalı bir sanat dalında, hani tek aracı boynundaki fotoğraf makinesi olan sanat fotoğrafçısı kadar özgür bir duyguyla çalışır. Filmlerini çoğu kez küçük bir ekiple, kah arkadaşlarını, kah ailesini kullanarak çeker. Belirli bir duruşu vardır. Sinemaya bakışı vardır. Bundan taviz vermez. Toplumsal, finansal baskılardan etkilenmeyen bir sinema modeli oluşturmuştur kendisine. Ve aslında bu yönüyle de arkasından gelen, sinema sanatı yapmak isteyen genç ve bağımsız yönetmenlere hakikaten ilham kaynağı olmuştur.
6) Yukarda adı geçen bütün gerçekliğin bir noktasında, günlük hayatın ayrıntılarının, bazen insan ilişkilerinin gizeminde bir yerlerde yakalayıp su yüzüne çıkardığı, size hissettirdiği bir metafizik boyutu vardır Nuri Bilge Ceylan’ın.
Öznel bir okuma için altı madde çok bile. Daha önce de söylemiştim; auteurü tanırsınız. Sinemayla ilgiliyseniz auteurü tanırsınız ama tanımlayamazsınız. Sonra Nuri Bilge Ceylan sineması üzerine konuşmaya başladım. Şimdi kendimi yavaş yavaş modern çağa süzülmüş gibi hissetmeye başladım. Son olarak sadece üniversite rektörü olarak ve üniversite adına değil, ama bu ülkenin vatandaşı ve giderek dünya vatandaşı olarak Nuri Bilge Ceylan’a iştigal ettiği tüm sanat dallarındaki, temelinde fotoğraf ve sinema, bütün yapıtlarından, bütün sanat yönetiminden dolayı çok çok teşekkür ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum.
Deşifre ve Redaksiyon:
Gülnihal Kavaklıoğlu
|