|
Üç Maymun Orhan Bursalı, Cumhuriyet Gazetesi, 9 Kasım 2008
Yoksulluk insana her şeyi kabul ettirir mi? Genellikle... Koşullar insanı boyun eğmeye zorlar. Veya koşullar, nasıl yaşanması gerektiğini bildirir. Bu, madde (şartlar) ile insan beyni/zihni arasındaki alışverişin gereğidir. Hayatta kalmaya programlanmış bir biyolojik varlık, var olanlar arasında seçim yapar! (*) Bu her zaman veya hiçbir zaman “en iyisi” değildir, ama en kolayıdır! Nuri Bilge Ceylan, hayatta kalmak için çırpınan bir avuç yoksul insan arasındaki ilişkileri kurguladığı nefes kesen bir başyapıtla, Üç Maymun’la karşımıza çıktı. Yoksulluğun nedenine damardan girerek ve bir ahlaksız siyasetçiyi öykünün dinamiği yaparak! Para, olayları belirleyen ve yoksul hayatı kurgulayan, kaderin ağlarını ören ana araç. Ailenin babası, işini kaybetmemek ve üstelik görmediği miktarlara kavuşmak için, para uğruna hapse giriyor... Para, üstelik, normal zamanlarda büyük dramatik olaylara yol açacak olayların üzerini örtüyor; “boyun eğilen” bir “varlık”! Yoksulluğun nedeni ile sonuçları arasındaki ilişki şüphesiz doğrusal değildir; Ceylan, bu ikili arasındaki gelgitlerin kaotik yapısı gereği, beklenmedik çözümle filmi sonlandırıyor. Ama öyküyü yeni bir döngüye sokarak... *** Nuri Bilge Ceylan, filmde yarı karanlık ve tonlarını başarıyla kullanıyor. Yarı karanlık renkler, aslında konuyla müthiş uyumlu! Film ve kahramanlar arasındaki ilişkiler aslında toplumun karanlık yüzü. “Aydınlıkta seyredilmesi ayıp” pek çok sahnenin kasıtlı olarak “gölgelendiği” duygusu uyandırıyor! Filmin öyküsü ile renklerin görsel şöleni arasındaki büyük uyum, Üç Maymun’u doruğa taşıyan en önemli etkenlerden biri. Nuri Bilge Ceylan’ın öykü içinde renk vurgusu çarpıcı; özellikle en dramatik anları ve sahneleri ses ve sözcüklerle değil, sık sık renkle anlatıyor! Siyasete soyunmuş üç kâğıtçı tipinin ofisini bile, “karanlık” kişiliğinin bir parçası olarak izliyoruz... Dar, yarı karanlık, izbe. Sanki siyasetçi kişiliğine de bir gönderme yapıyor. Bu tür siyasi toplumun yoksul kahramanlarını da “dar alanda” izlemekten yoruluyoruz! Ama yoksul ailenin bu dar mekânında, feraha, dünyaya, genişliğe, hayata ve doğaya açılan bir açık kapı var: küçük teras. Ailenin bireyleri her ne kadar bu terası her zaman en bunalımlı anlarında, durumla ve kendisiyle hesaplaşmak için kullansa da, aslında bu teras, en azından bana, öykü içinde müthiş bir ferahlama mekânı yaratıyor! Ceylan, bunu hiç hesaplamamış olsa da! Filmde tek aydınlık, daha önce kaybedilmiş bir çocuk. Aile bireylerinin en zor anlarında ortaya çıkarak olayları duyguları yumuşatan, yaşama tutunma içgüdüsünü okşayan bir varlık. Sanki üç kişilik aileyi bir arada tutmanın mane-vi adı; bir de “büyüklerin çirkinlikleri” karşısında, çocukların masumiyetine bir özlem! O halde, insanın özünde paranın ötesinde de “tutunabilmek” için başka arayışlar var. Para, masumiyet veya ağır vicdani yükler, Tanrı’ya yakarışlar, yaşanmışlıklar ve yalnızlıklar... Ceylan, bunların hepsinin, aynı zamanda affedilebilirliğe, yaşanmış kötülüklerin iyiye çevrilebilirliğine bir açık kapı bıraktığını da söylüyor gibi... Hayat acı soğuk kadar sert olsa bile, o derece de yumuşatılabilir... Hacer’in “aşkı” arayışı, bazen bütünün içinde tek gerçeklik gibi geliyor insana. *** Ceylan, Üç Maymun’u, olağanüstü etkileyici karanlık bir yolda araba yolculuğu ile başlatıyor. Ve alacakaranlıkta bitiyor. Yoksa bunca yaşanmışlıkların ardından doğabilecek bir hayat için şafak mı sökecek? İstanbul üzerinde gümbürdeyen gökyüzü ve ardından gelen yağmur, belki de bize yaşadıklarımızdan bağımsız, yaşadıklarımızı önemsiz kılan bir zamanın varlığını anımsatıyor! Ceylan filmlerinde bildiğimiz doğayı ve farklı bir zaman boyutunu, sonunda da olsa, Üç Maymun’da da yaşıyoruz.. Fakat Ceylan kamerasını bu defa, toplumsal ilişkilere ve insan doğasındaki büyük fotoğrafa odaklıyor; bu üçboyutlu ilişkileri tek boyuta yayarak, alabildiğine insani başka bir “doğa fotoğrafı” sunuyor bize! — (*) Şüphesiz, işin içine bilinç diye “edinilmiş” bir kültürel öğe girerse, şartların dayattığı koşullar aşılır, bilinç kendi koşullarını yaratmaya koyulur; bu durumda bir boyun eğmekten çok, oyunun kurallarını bilincin yeniden kurmasından söz edebiliriz.
|