|
Anuş Pazarcıyan, Güney Dergisi, Sayı: 47, Ocak-Şubat-Mart 2009
Bu yıl Cannes'da NBCnin en iyi yönetmen ödülünü aldığı "Üç Maymun"u görme fırsatını nihayet buldum. Üç Maymun yalnızca Cannes'da değil, bütün yarışmalarda en iyi yönetmen ödülünü hak eden bir film bence. Anlattığı öykü, karı-koca-yetişkin genç bir oğul'dan oluşan bir aile somutunda, modernleşen toplumda insani ilişkilerde, aile ilişkilerinde yalanın rolünü sorgulayan bir öykü. Yaklaşan seçimlere aday olarak girmeyi planlayan iş adamı Servet, bir gece yorgun araba sürerken ıssız bir yolda trafik kazası yapar. Ölümle sonuçlanan kaza sırasında araçta olmayan şoförü Eyüp'e (Yavuz Bingöl) ölümün sorumluluğunu almasını ister. Karşılığında yokluğunda ailesinin ihtiyaçlarını karşılayacak, çıktığında da toplu bir para verecektir. Eyüp karısının ve oğlunun da bilgisi dahilinde, bu anlaşma karşılığı kazanın sorumluluğunu yüklenir hapse girer. O hapisteyken oğul okulda başarısız olur, taksicilik yapmak için paraya ihtiyacı olur. Annesine baskı yaparak Servet'ten toplu para almasını sağlar. Servet ile aslında hiç tanışmak bile istemeyen Hacer (Hatice Aslan) bu şekilde onunla tanışır. Aralarında bir cinsel ilişki başlar. Oğuldan ve Eyüp'ten gizli bu ilişki bir süre sonra oğul tarafından keşfedilir. Annesine tokat atar ve fakat babasına karşı susar. Yalana ortak olur. Bir süre sonra Eyüp hapisten çıkar. Tesadüfen karısı ile eski patronu arasındaki ilişkiyi öğrenir. Çılgına döner. Hacer evli olan "mutlu aile babası"nı oynayan Servet'in peşine düşer. Onunla birlikte yaşamak ister. Reddedilir. Aşağılanır. Yıkılır, intihan düşünür. Fakat Eyüp'ün müdahelesi ile intihar etmez. Servet öldürülür. Öldüren'in oğul olduğu Eyüp ve Hacer tarafından anlaşılır. Filmin sonunda Eyübü oğlu yerine cinayeti üzerlenecek bir gönüllü ararken görürüz. Yalanlar üzerine kurulu bir dünyada, ancak üç maymunları oynayarak yaşanabilir, yaşanmaktadır. Nuri Bilge Ceylan ağdalı bir drama olarak da anlatılabilecek bu öyküyü, hiçbir abartı katmadan, objektif bir gözlemci olarak, fakat aynı zamanda izlediği, gözlediği insanları küçümsemeden, onları üstün yanları ve zaafları ile bir bütün olarak alıp, onlara anlayışla yaklaşarak anlatıyor. Nuri Bilge Ceylan'ın sinema dili, resimlerin gücüne güvenen, fazla diyalog ve müziğe ihtiyaç duymayan ekonomik bir sinema dili. Filmin girişindeki kaza sahnesine bakın. Ardından kısa telefon konuşmasına, patron-şöför buluşmasına, sonra oğulun babayı hapiste ziyaretine bakın. Geveze yönetmenler, öykünün yalnızca bu bölümünü anlatmak için yarım saat kullanır, her sahneyi gereksiz müzikle doldurur filan. NBC öyle yapmıyor. Ya da anne/oğulun birbirine girdiği sahneye, ardından kahvaltı sahnesine bakın. Geveze bir yönetmen olsa feryat figan, bol gürültülü, bol müzikli korkunç dramatik sahneler yaşarız. NBC öyle yapmıyor, iyi ki yapmıyor. NBC iyi yönetmen. NBC iyi sinemacı. Bunu yalnızca Cannes'da söylemediler. Sinemayı iyi bilenlerin NBC hakkında yargısı örtüşüyor. Çok sevdiğim Coen kardeşlerle yapılmış bir röportaj yayınlandı Almanya'da haftalık "Die Zeit" gazetesinde. Röportajı yapanın sorduğu "Son dönemde gördüğünüz filmler içinde beğendikleriniz var mı?" sorusuna şöyle cevap veriyor Coen kardeşler: "Joel Coen: Evet evet var. Nuri Bilge Ceylan'ın iklimleri çok iyi bir film. Ethan Coen: Yeah. Aslında bu filmi herkesin görmesi lazım. Mesela orta Amerika kovboyları bu filmi görseler ne iyi olur. Ama ne yazık ki, ne onların bu filmi görme şansları var, ne de onlar bunun gibi filmleri görmek ister." Aslında bunu bütün NBC filmleri için söylemek mümkün. Ortalama sinema seyircisinin görme şansı olmadığı ve fakat aynı zamanda -bugünkü görme alışkanlıkları nedeniyle de- görmekte zorlanacakları, birçok halde "bu da ne ya!" diyecekleri filmler. Onların suçu değil tabii bu. Görme alışkanlıklarını yaratanların,, bunu belirleyenlerin suçu. Üç Maymunları oynamak -zorunda kalmak- tek başına birey olarak Hacerlerin, Eyüplerin suçu olmadığı gibi.
|