|
|
KENDİNE
YAKINLAŞMA ÇABASI OLARAK 'UZAK'...
İbrahim Türk, Altyazı Dergisi, Aralık
2002
Son dönem Türk sinemasında hem
konu, hem anlatım, hem de üretim biçimi açısından kendine özgü bir tarz
yaratmış yönetmenlerin başında geliyor Nuri Bilge Ceylan. Çok küçük bir
ekiple yapımcısı, senaristi ve görüntü yönetmeni olduğu, hatta kurgusuna
da katıldığı gerçekten kişisel filmlere imza atıyor.
Çağrıştırdığı bütün gelenekselliğe karşın yenilikçi filmlere ve yönetmenlere
giderek daha çok prim vermekte olan Antalya’dan bu yıl üç büyük ödülle
dönen Ceylan, son filmi Uzak ile de tarzını sürdürüyor. Bu kez mekânını
değiştiriyor ve ilk iki uzun metrajlı filmi Kasaba ve Mayıs Sıkıntısı’nın
aksine tümüyle şehirde geçen bir konu izlettiriyor bizlere.
Kendisine gelecek görmediği kasaba ortamından, uzak diyarlara gidebileceği
gemilerde çalışmak üzere İstanbul’a gelen Yusuf (Mehmet Emin Toprak) iş
bulana kadar, fotoğrafçılık yapmakta olan akrabası Mahmut’un (Muzaffer
Özdemir) yanında kalmak durumundadır. Ne var ki şehir hayatının zorluğu
içinde kendine göre bir düzen kurmuş olan Mahmut, bu naif misafirini uzun
süre yanında tutmak istemeyecektir. Bireyleşmiş, giderek bencilleşmiş
ve ancak bir yalnız yaşamı sürdürebilecek hale gelmiştir. Öyle ki gönülsüz
misafir ettiği akrabasının taşıdığı saf ve iyi niyetli halleri bile kaldırmaktan
uzaktır.
Bir yandan cinsel sorunları, öte yandan terk ettiği karısı, bir yandan
da işi ile ilgili yaşadıkları çerçevesinde sürmekte olan hayatının merkezine
kendinden başkasını koy(a)mayan bu adamın, geçmişinden, insani olandan,
ideal’den giderek uzaklaştığını görüyoruz. Sırf yalnız kalabilmek için,
işlemediğini bildiği halde bir suç yüklediği akrabasının evi terk etmesine
neden olmaktan dahi kendini alamaz. Yeniden yalnız kalmayı başarsa da
bu, onu mutlu etmeyecektir. Çünkü, ikilem gibi görünse de, farkındadır:
hayatın merkezine kendimizi koymak bizi kendimizden uzaklaştırıyor. Zaten
kahramanın asıl trajedisi de sadece yaşamakta olduğu hayatla idealleri
arasındaki uçurumun gittikçe büyümesi değil, bunun kaygıyla farkında olmasına
rağmen bir şey yapma iradesinden uzaklığıdır.
Uzak, yönetmeni Nuri Bilge Ceylan’ın, kendisine yakınlaşma çabası olarak
da okuyabileceğimiz sinema serüveni içinde bu açıdan çok önemli ve sahici
bir yere oturuyor.
Bir Nuri Bilge Ceylan filminden söz ederken konuyu irdelemeye çalışmak
filmi anlatmaya tek başına yeterli değil; anlatımdan da söz etmek gerekiyor.
Ceylan tıpkı önceki filmlerinde olduğu gibi sözden çok yararlanmadan,
karakterlerin ruh hallerini anlamamıza yarayan uzun suskunluklarla dolu
mizansenler, plan sekanslar kullanarak fotoğraf kalitesi çok yüksek bir
görsel anlatım kuruyor. Süresi iki saate yaklaşan ve ağır bir tempoyla
ilerleyen filmin içine usul usul giriyor ve yönetmenin kurduğu dünyanın
sahiciliğini hissediyoruz.
Ceylan yalnızca sinemada değil hemen her gerçek sanat yapıtında olması
gerektiği gibi, kendine has bir dünya kurmakta son derece başarılı. Özü
ve biçimiyle, başı ve sonu ile adeta ‘organik’ bütünlük taşıyan bir film
Uzak. Tıpkı yönetmenin önceki filmleri gibi, geleneksel sinemanın özdeşleştirmeyi
amaçlayan, neden-sonuç akışı içinde bir entrika sunan, çoğunlukla gözle
‘anlaşılan’ kulvarından epeyce uzakta, başka bir sinemayı temsil ediyor.
Beğenilmesinin de beğenilmemesinin de sırrı burada...
|