nbc home  

 

Gerçek Hayat

FOTOĞRAF KARELERİNDEN UZAK
Esra Bulut, Gerçek Hayat Dergisi, 17 Ocak 2003

Deniz hafif hafif dalgalanıyor, bir gemi yavaşca yol alıyor, güneş doğmak üzere. Adamın oturduğu bankın önünden naylon poşetler ve yapraklar uçuşuyor. Adam, cebinden hiç içmediği samsun paketini çıkarıp bir cigara yakıyor ve gözünü 'uzak'lara dikiyor.!

39. Antalya Film Festivali’nden; en iyi yönetmen, en iyi film, en iyi senaryo, en iyi yardımcı erkek oyuncu (Mehmet Emin Toprak) ve 14. Ankara Film Festivali’nden; en iyi film, en iyi yönetmen ve görüntü yönetmeni, en iyi kurgu ödüllerini alan Uzak bizlerle. Uzak, Nuri Bilge Ceylan’ın dördüncü filmi (Koza, 1995; Kasaba, 1998; Mayıs Sıkıntısı, 1999; Uzak, 2002). Adım adım ilerlediği kısa bir yolu var Ceylan’ın. İlk filminin tarihi çok eskiye dayanmadığı için filmografisini rahatlıkla yakalayabildiğimiz nadir yönetmenlerden.

Koza’dan beri hiçbir filmi hayal kırıklığı yaşatmadı seyirciye. Artık oturduğunu umduğumuz bir N.B.Ceylan tarzı oluştu Türk sinemasında. Yalnızca Ceylan’a ait ışık ve görüntülerle oluşturulan bir dörtleme gibi şimdiye kadar çektiği filmler. Hepsi birbirine benzeyen ama aslında hepsi birbirinden oldukça farklı dört filmi var yönetmenin.

Uzak, derinden ve etkileyici bir konuyu ele alıyor. Yusuf köyünden yani uzaklardan İstanbul’a gelir. Artık köydeki fabrikadan ümidini kesmiş ve tüm ümidini büyükşehire bağlamıştır. Onun da İstanbul’dan beklentisi iş olmasına rağmen o, ‘ne iş olursa yaparım abi’ diyenlerden değil. Kafasına gemilerde miçoluk yapmayı koymuştur. Spor çantasını sırtlanıp, İstanbul’daki akrabası Mahmut’un yanına gelir. Mahmut başta bu durumdan rahatsız olmasa da zamanla, eski, yalnız hayatına olan özlemi artar. Filmdeki olay örgüsü aşağı yukarı bununla sınırlı. Ek olan, Mahmut’un eski karısı, sıkıldığı misafirini suçladığı olay.

N.B.Ceylan, Türk sinemasının klasik yönetmenlerinden biri değil. Sinemaya fotoğraftan başladığı için, fotoğraf serüveni daha etkileyici kılıyor filmlerini. Tüm filmleri adeta fotoğraf şeridi gibi akıyor. Fotoğraf olarak kalmayıp, sinemaya aktarılmasını sağlayan, bazen sesler ve ara ara verilen dialoglar oluyor. Bir yalnız adam fotoğrafını hareketli kılan rüzgar sesleri ya da denizin dalgalanması oluyor. Tabii bu olumsuz bir şey değil. Bu sayede biz de, bir filmin kaliteli fotoğraflardan oluşursa ne kadar etkileyici olabileceğini görüyoruz. Özellikle bu filmde fotoğraf hayatı özetleyen bir unsur olarak çıkıyor karşımıza. Ceylan, ilginçtir ki, uzak’ta fotoğrafçı Mahmut’u ana karakter olarak seçiyor. Yönetmenin fotoğrafçı olmasıyla, ana karakterin fotoğrafçı olması pek de tesadüf gibi gözükmüyor. Bu durum, ister istemez filmin bir özdeşleşme kaygısı taşıyıp taşımadığı sorusunu akla getiriyor.

Uzak’ın karakterlerini açmaya çalışırsak, elbette ki Mahmut’tan başlamamız en doğrusu olur. Mahmut, misafirperverlikten çabuk sıkılan, bunalımları olan, bu kocaman şehirde çoğu insan gibi dünyasını küçücük ve kendine ait kılan bir adam. Hayatında ayrılıklar, serserilikler, ayyaşlıklar, zevkler, kahırlar ve de fotoğrafları var. Film boyunca sürekli mekan olarak tercih edilen evi ise hayatıyla aynı kaderi paylaşıyor gibi. Yalnız, dağınık, ara ara düzene sahip ve abajurun verdiği ışıkla aydınlanan loş bir ev.

Mahmut’un hayatına bir türlü anlam veremeyen Yusuf ise, köyden çantasına hayalini koyup gelen bir adamdır. Ve bu yüzden, yani Yusuf’un ne pahasına olursa olsun istediği şeyden vazgeçmeyen tavrı, Mahmut’un sinir eder. Çünkü Mahmut, hayatın bir yerlerinde Tarkowsky gibi filmler çekme idelini bırakmıştır. Ve Yusuf artık onun için bir iç ses ya da vicdan gibidir. Böyle insanlara tahammül etmek zor olduğundan, Mahmut her fırsatta kötü davrandığı bu adamı sonunda yapmadığı bir şeyle de suçlar.

Mahmut’a göre, onun Yusuf’la paylaşacağı hiçbir şey olamaz. Köy ile şehirin paylaştığı tek şey belki de bembeyaz karlardır. Yusuf’tan bir sigara dahi almaz, çünkü bu şehirli adam samsun sigarası içmez.

Film tümüyle gri bir atmosfere sahip. Hem anlamda hem de anlamları yakalamak için akan sekanslarda bir netlik yok. Karlı, puslu İstanbul günleri; hüzünlü ve düşünceli insan yüzleri filme hakim. N.B.Ceylan filmlerinin diğer bir özelliği de bu olsa gerek.

Kahramanlarına derin yüz ifadeleri yükleyip, bu ifadeleri açıklama gereği duymuyor. Yüz ifadelerine filmler adıyor yönetmen. Bu yüzden filmleri, herkesin muhayyilesinin gittiği yerde anlam buluyor ve her insan da farklı bir derinlik duygusu uyandırıyor.

Filmde neredeyse tüm sesler doğal. Köpek havlamaları, rüzgar çanının ahenkli tınısı, kapı gıcırtıları, deniz dalgaları… Çok az müzik kullanıldığı için, doğal sesler derinliğin iyice belirginleşmesini sağlamış.

Uzak; İstanbul, yalnızlık, kişisel çatışma ve ikilimler üzerine kurulu önemli bir film. Bu yılın birçok ödülünü toplaması itibariyle de oldukça dikkat çekici. Özellikle Nuri Bilge Ceylan’ın tarzını az çok bilenlerin bu filmde de hayal kırıklığı yaşamayacakları kesin.