|
|
|
|
|
|
|
Şimdi uzaklarda olan Mehmet Emin Toprak, üç Nuri
Bilge Ceylan filminde oynamış, 'Kasaba', 'Mayıs Sıkıntısı' ve 'Uzak' ve
içlerinde en çok 'Uzak'ı sevmiş "Bunun en büyük sebebi ise çekimlerde
çok üşümem olabilir" diyordu son söyleşisinde.
Altyazı'nın Şubat sayısında Toprak'ın "Bilge abim" dediği Nuri
Bilge Ceylan'la bir söyleşi var. Benim 'İkinci Yeni Sinema' diye nitelendirdiğim
yeni Türk sinemasının önde gelen yönetmenlerinden Ceylan. Onu Edip Cansever
şiirinin sinemadaki karşılığı olarak düşünürüm. 'Uzak'ı izleyince Turgut
Uyar'la da akraba olduğunu hissettim. Biraz da öyle değil midir, Edip
Cansever biraz da Turgut Uyar, Turgut Uyar biraz da Edip Cansever değil
midir?
Sinemanın yeni şairlerinden Nuri Bilge Ceylan, çekimlere tesadüf eden
kar için "kar bastırınca Yusuf'un İstanbul'da dolaşmalarını karlı
yapmaya karar verdik. Aslında çok şey değişmedi, görsellik dışında. Sonuçta
Yusuf yine kadınlara bakacaktı, yine o yatık gemiyi görecekti, sadece
karsız olarak görecekti" diyor. İyi ki karlı görmüş Yusuf (Mehmet
Emin Toprak), çünkü Uzak'taki kar, rüya yerine geçiyor, Ceylan'ın "uyku
ile uyanıklık arasında bir zaman vardır. Ne tarafta olduğunuzu anlayamazsınız."
dediği şey oluyor. O yüzden sanki evimizin içinde, sokağımızda geçen 'Uzak',
kasabadan gelen akrabanın şehre olan yakınlığıyla 'gerçeğin kendisinden
daha da gerçek' olan bir rüyayı gösteriyor bize: Kar tesadüf, rüya tesadüf,
Uzak gerçek. Kasabadan gelen çocuk şehirde yabancılık çekmesin
diyedir belki bu kar tesadüfü. Ama o kadar. Kasabadan gelen çocuklar atak
da davransalar, 'dayanışma ruhu ölmediği için' gözü kara da olsalar, uzaktan
gelenler uzağa geri dönerler. Mehmet Emin Toprak'ın kasabadan gelip şehirle,
evimizle bizi yüzleştirip, "Bu kar gecesinde uzak bir yoldan/Rüzgâr
gibi ta eski Anadolu'dan" gelip yine rüzgâr gibi gitmesi, yalnızca
film icabı değildir. Tıpkı şimdi yıldızlar ve çiçekler ülkesinden mektup
yazan Ahmet Kaya gibi. Hani elbirliğiyle uzağa göndermiştik ya onu da,
'hoşçakal gözüm' bile diyemeden gitmişti ya memleketinden. Bu kar, bu
efkar, bu 'Üşür ölüm bile' havasında, 'O mahur beste çalar/Müjgan'la ben
ağlaşırız' şarkısı kirpiklerimizin ucunda. Kasabadan gelen, şehirlerde
yiten, uzaklığa gömülen bütün çocukların hatırası gibi yağıyor, yağsın
kar. O yüzden, Nuri Bilge Ceylan, kasaba ile kar arasında görsellikten
ileri bir akrabalık var...
Bir de kitap var bu karda aklıma düşen: 'Ba-şar-mak', Merih Akoğul'un
fotoğraf kitabı, 'kimi ailelerin ne yapacaklarını bilmedikleri, kimilerinin
eve kapattığı, kimilerinin de 'kader' diyerek sineye çektiği zihinsel
ve bedensel engelli çocuklarla ilgili gündem oluşturmak ve toplumun, bu
çocukların rehabilitasyonu konusunda gerekli duyarlılığı göstermesini
sağlamak' amacıyla gerçekleştirdiği projeden seçtiği 97 fotoğrafı içeriyor.
Albümden elde edilecek gelirin tümü, Adana Fehmi Kaya Özel Eğitim Merkezi'nde
eğitim gören engelli çocukların geleceğine katkıda bulunmak için kullanılacak.
İster şiir diye bakın, ister fotoğraf diye, fakat albümün önyazısını yazan
Levent Çalıkoğlu'nun dediği gibi 'acı kavramının tüm tanımlarını ve acıyı
paylaşmamızın yollarını yeni baştan düşünmemiz için bir öneri' olan bu
kitaptan lütfen edinmeye çalışın.
|